Günümüzde Orta Doğu'daki jeopolitik dengeler, sadece bölge ülkelerini değil, küresel güç dengelerini de derinden etkileyen unsurlardan biridir. İsrail, uzun yıllardır stratejik bir bölgesel güç olma iddiasını sürdürmekte ve bu doğrultuda çeşitli askeri, ekonomik ve diplomatik hamleler gerçekleştirmektedir. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler, İsrail'in bu iddialarını sorgulatmaya başladı. Foreign Policy dergisinde yayımlanan bir makaleye göre, önemli iç ve dış etkenler, İsrail’in bu hedefini tehlikeye atıyor.
Son yıllarda Orta Doğu’da meydana gelen değişim rüzgârları, İsrail’in bölgesel güç olma hayalini tehdit eden en önemli faktörlerden biridir. Arap Baharı ile başlayan demokratikleşme hareketleri, bazı ülkelerde siyasi istikrarı sağlarken, diğerlerinde ise kaosa yol açmıştır. Özellikle Suriye'deki iç savaş ve İran’ın bölgedeki etkisini sürekli artırması, İsrail için bir tehdit haline gelmiştir. İran’ın, Suriye üzerinden Hizbullah gibi müttefik güçlerle olan ilişkilerini güçlendirmesi, İsrail’in güvenlik stratejilerini derinden etkilemektedir. Ayrıca, Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerginliklerin artması, İsrail'in bölgedeki etkisini daha da zorlaştırmaktadır.
Dahası, Arap ülkeleri arasında yaşanan normalleşme süreçleri, İsrail’in mevcuttaki stratejik avantajını sorgulatmaktadır. Örneğin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi ülkelerin İsrail ile normalleşmiş ilişkileri, bölgedeki dinamiklerin değişmesine neden oluyor. Bu durum, aynı zamanda Filistin meselesinin uluslararası gündemde geri plana düşmesine yol açmakta; bu da İsrail’in karşıt güçler tarafından izole edilmesini kolaylaştırmaktadır.
İsrail’in güçlü bir bölgesel aktör olma hedefinin bir diğer engeli ise iç politikadaki istikrarsızlık ve toplumsal eşitsizliklerdir. Ülkedeki Filistinli Arap nüfusuyla, Yahudi nüfus arasında tarihsel olarak var olan gerilimler, artık daha fazla görünür hale gelmiştir. Sosyal eşitsizlikler, ekonomik dengesizlikler ve ayrımcılık, ülkedeki sosyal yapıyı zayıflatmakta ve kargaşayı artırmaktadır. Özellikle genç nesil arasında bu eşitsizliklerin yarattığı huzursuzluk, siyasi istikrarsızlığa yol açmaktadır.
Ek olarak, İsrail hükümetinin iç politikası, daha fazla sağcı ve milliyetçi bir agenda ile şekillenmeye başlamıştır. Bu durum, toplumdaki farklı kesimlerin tepkisini çekmekte ve iç savaş olasılıklarını artırmaktadır. İsrail’in güçlü bir ulus inşa etme çabası, pek çok kişinin dışlanmasına ve dolayısıyla ülkenin kendi içindeki bölünmelere yol açmaktadır. Bu sosyo-politik çatışmalar, İsrail’in güvenlikten ziyade, kendi iç meselelerine odaklanmasına neden olarak, bölgesel bir güç olma hayalini zayıflatmaktadır.
Sonuç olarak, Foreign Policy dergisindeki bu değerlendirmeler, İsrail’in bölgede süregelen hegemonya arayışının birçok iç ve dış etmenler tarafından tehdit altında olduğunu vurgulamaktadır. Bölgedeki güç dinamikleri, siyasi istikrarsızlık ve toplumsal sorunlar, ülkenin bu hedefe ulaşmasının önünde büyük engeller teşkil etmektedir. Eğer İsrail, bu sorunları aşamıyorsa, bölgesel bir güç olma hayali, sadece tarih kitaplarında kalacak gibi görünüyor.